Benim ancak sonlarına yetişebildiğim Soğuk Savaş, 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesindan kısa bir süre sonra alttan alttan başlamış ve yaklaşık 1991 yılına kadar devam etmiştir.
Bu zamandan başlayan (ve aslında bir şekilde hala devam eden) doğu-batı çekişmesi, belki kendisinden önce gelen savaşlar kadar hararetli olmamıştı, devasa ordular savaş alanlarında karşı karşıya gelmemişti lakin hem politik, hem teknolojik, hem de askeri alanda yapılan pek çok eylem dünyanın hem çehresini hem de geleceğini etkili bir şekilde değiştirmiştir. O kadar ki doğu tarafını Sovyet Rusya’nın, batı tarafını ise Amerika’nın başını çektiği bu mücadele yarı fiziksel yarı hayali bir şekilde dünyayı ikiye bölümüştür. Almanya’nın ortasındaki Berlin Duvarı da bu döneme denk gelir.
İşte Eugen Systems’in bizlere sunduğu Wargame: European Escalation da bu savaşın 1975 ile 1985 yılları arasında geçen 10 senelik bir dönemini anlatıyor.
Sessiz savaşın gürültülü silahları
Wargame: European Escalation, gerçek zamanlı bir strateji olarak karşımıza çıkıyor. Lakin Wargame bize tarihi olduğu gibi değil de biraz farklı varyasyonlarda anlatıyor.
Demir Perde (Iron Curtain) dediğimiz dünyayı ikiye bölen bu hayali çizginin başrolü çektiği oyunda, Doğu-Alman Nasyonal Halk Ordusu’nun bir üyesi 19 Aralık 1975’te Grafhorst, Almanya yakınlarında Batı Almaya tarafına iltica etmeye kalkışır ve bu kaçışı sırasında iki sınır muhafızını öldürür. İşte bu iki kurşun oyunumuzun da başladığı saniyeyi belirler.
Saman alevi gibi büyüyen olaylar bir anda NATO ve Vaşova Paktı’nı karşı karşıya getirir ve bir sınır ihlali problemi kısa zamanda askeri gerginliğe dönüşür. NATO kendi güçlerini Almanya’ya yığmaya başladığında ilk kanı Doğu Almanya tarafı akıtır. NATO’nun aklındaki, tüm Almanya’ya genel bir askeri operasyon düzenleme fikri de hayata geçmiş olur. Doğu Almanya’nın büyük bir bölümü NATO’nun eline geçmeye başlar. Elbette bu, Pakt’ın büyük öfkesini çeker ve Sovyetler’in büyük güçleri Almanya’ya doğru yol alır.
Herkes asker kullanır ben farklı bir şey deneyeceğim
Oyunumuzda belirttiğim gibi iki taraf bulunuyor. Bunlar, Batı Avrupa devletleri (Allies) ve Kuzey Amerika’dan oluşan NATO ile Sovyet Rusya, onun uydu bölgeleri, Alman Demoktarik Cumhuriyeti (Doğu Almanya), Çekoslovakya ve Polonya’dan oluşan Varşova Pakt’ı.
Wargame esasında ucundan Supreme Commander’ı anımsatan bir mekanik yapı içerisine kurulmuş. Oyunda oldukça geniş hartialar mevcut. O kadar ki 150 kilometreye varan bölgelerde savaşma durumunuz bile var. Oyunumuzda birbirinden farklı toplam 361 birim olsa da bunlar çoğunlukla bir birimin farklı modellerinden oluşuyor. Yani bir tankın aynı isim altında 5 farklı modeli daha olabiliyor. Lakin elbette her biri öncekinden daha güçlü.
Taraflar genel anlamda iki bölgeye ayrılmış olsa da her bir ülkenin kendisine ait birimleri mevcut. Zaten olayın mantığı da bu. İngiltere, Fransa ve Amerika’nın farklı birimlerini NATO bayrağı altında birleştirerek ortaya karışık bir ordu çıkartabilyorsunuz. Aynı şekilde bunu diğer taraf için de uygulayabiliyorsunuz.
Oyundaki birimler her iki taraf içinde dört kategoriye ayrılıyor. Zırhlı araçlar (tank, vs.), helikopterler, lojistik destek ve piyade. Bunlardan lojistik destek araçlarınız için yakıt, tamir ve cephane sağlarken açıkçası piyade sadece belli zamanlarda etkili olabiliyor. Nitekim Wargame aslında araçlara yönelik bir oyun olmuş.
Oyunun başından itibaren esas silahlarınız tanklarınız, panzerleriniz veya diğer zırhlı araçlarınız oluyor. Diğerlerini nerdeyse kullanma ihtiyacı hissetmiyorsunuz bile. Elbette buna helikopteleri katmıyorum fakat zaman geliyor ki kara araçları hava araçlarınza oldukça büyük üstünlük de kurabiliyor.
Başladığınız her görev için sizlere belli sayıda birim veriliyor. Zaman zaman görevler içerisinde takviye birlikler de gönderiliyor. Yani bir nevi Sudden Strike mantığı mevcut oyunda.
Savaş alanı mı? Dünyanın kendisi bir savaş alanı
Demin de bahsettiğim gibi Wargame oldukça geniş alanlarda savaşlar yapabileceğiniz geniş haritalara sahip. Bu özellik belki ana görevlerde biraz sıkıntı yaratsa da “skirmish” tarzı oyunlarda oldukça zevkli oluyor.
Oyundaki zoom mekaniği de buna göre tasarlanmış elbette. Bir görev sırasında ana ekranda tüm özellikler açık şekilde zoom out yaptığınızda haritanızın Charlie, Echo,vs. gibi alanlara bölündüğünü görüyorsunuz. Zaten genellikle görevleriniz de bu isimler üzerinden verildiği için oldukça rahat anlaşılır bir özellik olmuş.
Görevleriniz genellikle Charlie bölgesindeki düşman birliklerini yok et veya Bravo’daki takviye kuvvetlerle buluş şeklinde size belirtiliyor. Kaldı ki interaktif haritada zaten sizlere nereye gitmeniz gerektiği gösteriliyor.
Ana görevlerle birlikte yan görevler de mevcut klasik olarak. Bu görevleri de tamamlayarak olabildiğince fazla yıldız toplamaya çalışıyorsunuz. Yıldızları, tamamladığınız her görev için farklı sayıda alıyorsunuz.
Burada görevden kastım; ana senaryodaki her bir esas görev içinde birden çok alt görev olabiliyor. Yani ilk bölümde önce birkaç düşman birliğini yok ediyorsunuz, sonra onların ana karargahına saldırıyorsunuz, sonra farklı yerdeki birlikleri yok ediyorsunuz ardından lojsitik destek birimleri ile ordunuzu buluşturup mühimmat alıyorsunuz, vs. Bütün bunlar bir görev içerisindeki alt görevler ve her biri zorluk derecesine göre sizlere farklı yıldızlar veriyor. Bölümleri bitirdikce de bu yıldızları harcayarak yeni birimler veya mevcut birimlerin daha ileri modellerini açıyorsunuz.
Asker mantığı
Oyunda genel olarak oynanış çok fazla sorun teşkil etmiyor. Özellikle tank birlikleriniz gruplar halinde geldiği için tek bir tıkla 3-5 tankı bir arada yönetiyorsunuz. Yine piyadeler de aynı şekilde sizlere sunuluyor. Bunun yanında bazı keşif, komuta birlikleri veya helikopteler ise tek bir araç olarak sizlere verilyor.
Oynanış kısmındaki en büyük tehlike haritanın büyüklüğünden kaynaklanıyor. Eğer dikkatli davranmaz ve paldır küldür dalarsanız bir anda birliklerinizin etrafa dağıldığına ve güçsüzleştiğine şahit oluyorsunuz. Zaten yapay zekanın mantığı da bu yönde ilerliyor genel olarak.
Misal 4’lü gruplar halinde 12 tankla yaptığınız bir saldırı sırasında bir doğudan bir batıdan, farklı farklı bölgelerden takımlarla size saldıran yapa zeka, dikkatli davranmamanız durumunda resmen birliklerinizi birbirinden uzaklaştırıp küçük gruplar haline getiriyor ve bu şekilde teker teker yok ediyor. Siz de “Ezerim, geçerim” gözüyle baktığınız küçük düşmana yenildiğinizi üzülerek fark ediyorsunuz.
Oyun içerisinde güzel düşünülmüş detaylar mevcut. Yönettiğiniz her aracın benzin ve cephane sınırı var. Bunlar size o aracın üzerindeki isim etiketinin hemen yanında verilen uyarılar ile hatırlatılıyor. Öte yandan araçların zırhları da ön, arka, sağ, sol şeklinde derecelendirilmiş durumda. Siz de bunlara uygun şekillerde saldırı planları yapıyorsunuz. Benzin sızıntıları, palet kopması, motorun durması gibi ufak detaylar ise oynanışa ayrı bir hava katıyor. Üstelik bu detaylar oynanışı büyük ölçüde de etkiliyor.
Her ne kadar çoğu birimleri grup halinde yönetiyor da olsanız bunlar kendi içlerinde ayrı bir birey gibi davaranabiliyor ve hepsi duruma göre kendi çıkarı doğrultusunda yol alıyor. Yani 4 tankın bulunduğu bir grupta bir tanesi zor bir pozisyona düştüğünde canını kurtarmak için kaçabiliyor. Size de geri kalan üç tankı kontrol etmek düşüyor.
Bunların yanında ormanlara gizlenme, bataklığa saplanma gibi durumlarda söz konusu.
Hannover çayırları
Wargame: European Escalation açıkçası grafik konusuna aman aman bir önem vermiş diyemeyiz. Haritayı ilk açtığınızda karşınıza çıkan görüntü size sanki bir uçak simülasyonu oynuyormuşsunuz duygusunu yaşatıyor. Savaş alanlarınız genel olarak ovalar ve tarlalar olduğu için etrafta fazla renkli görüntülerle karşılaşmıyorsunuz.
Her ne kadar birimlerin detayları üzeirnde çalışılmış olsa da arada bir denk geldiğiniz kasabaların görselleri vasat düzeyde bırakılmış. Zaten buralara saldıramadığınız için de yapımcılar binalar üzerine kafa yormayı gerekli görmemişler anlaşılan. Öte yandan bir buğday tarlasına dört tank ile daldığınıza ardınızda ezilen buğdayların yarattığı yolları görebiliyorsunuz. Bu da hoş bir detay olarak aklımızda kalıyor.
Zaten oynamaya başladığınızda da oyunun Red Alert mantığı ile işlemediğini göreceksiniz. Eugen System bir bakıma “Burada savaşmak için varsın, turistik amaçla değil” mantığını benimseterek arcade’den çok bir simülasyon havasında sunuyor sizlere bu oyunu.
Sesler kısmında ise mükkemel diyemeyeceğimiz ancak kesinlikle de kötü olmayan bir durum söz konusu. Silah sesleri, birimlerin kendi dillerinde konuşmaları, vs kesinlikle kulağınızı tırmalamıyor.
Öte ayndan oyunun sunumu bana oldukça hoş geldi. Gerçi bu benim, tarihi olayları bir hikaye/belgesel tadı ile anlatılmasını sevmemden de kaynaklanabilir, yani biraz kişisel bakmış olabilirim ancak gerçek görnütülerle oluşturulmuş ara videolar ve anlatıcının sesindeki ciddi ton hem atmosfere uygun olmuş hem de hikayenin gerçekçiliğine sağlam bir hava katmış.
Savaşın kazananı ya da kaybedeni olur mu?
Kısca özetlemek gerekirse Wargame: European Escalation çığır açacak veya oyun dünyasına yön verecek bir oyun değil ancak kesinlikle kötü bir oyun da değil. Zorluk seviyesi, oyun içerisindeki detayları, oynanışın genel yapısı, hikaye anlatımı vs. bana pek bir güzel geldi.
Grafikler konusunda çok fazla üzerinde durulmasa da dediğim gibi bu oyun, RTS’nin yanında biraz da “savaş simülasyonu yapalım” mantığı ile gerçekleştirilmiş.