Açık dünya oyunlar her zaman sevilir. Oyuncuya özgürlük sunan, çizgiselliğin dışında ilerleyen bir oyun yapısında ve karakter özelleştirmeye imkan tanıyan oyunlar, şüphesiz tüm oyunseverlerin ilgisini bir şekilde çekmeyi başarmaktadır.
Yıllardır açık dünya bir yapım denildiği zaman (elbette MMO oyunları saymıyorum) akıllara gelen ilk isim şüphesiz GTA olacaktır. Şimdi mutlaka “The Elder Scrolls ya da Assassin’s Creed nerede?!” gibi yorumlar mutlaka gelecektir. En iyisi hemen neden GTA’yı örnek verdiğimi açıklayayım.
Örneğin The Elder Scrolls serisine baktığımız zaman, tür olarak içerisinde ağırlıklı bir şekilde RPG öğeleri barındırır, bunun dışında yüksek İngilizce bilgisi gerektirir (eh RPG oyunu sonuçta), diyaloglar her zaman daha ağır basar ve türe uzak olan insanı bir süre sonra bu durum sıkmaya başlar. İşte tam olarak bu yüzden GTA’yı örnek verdim. GTA yapısı gereği, oyuncu hangi türe ilgi duyarsa duysun onun dikkatini bir şekilde çekmeyi başarmaktadır. Ayrıca, özellikle San Andreas oyunuyla birlikte, gerek harita büyüklüğü, gerekse özelleştirme seçenekleriyle birlikte bahsettiğim açık dünya oyun yapısına tam oturuyor.
Peki ben bunları neden anlatıyorum? Hele ki Watch Dogs’un DLC incelemesi olması gereken bir yazıda. Şöyle ki, yazıma geçmeden önce uzun bir süredir süren GTA vs Watch Dogs yarışına bir açıklama yapma gereği duydum aslına bakarsanız. Bu iki yapımın açık dünya bir yapıya sahip olması dışında aslında hiç bir benzerliği bulunmuyor. GTA döver, Watch Dogs döver benzeri konuşmalar gerçekten oldukça anlamsız. GTA daha eğlenceli, daha özelleştirilebilir ve oldukça geniş görev çeşitliliğiyle birlikte çizgisellik dışında bir yapıya sahip. Diğer tarafta Watch Dogs ise, daha ağır başlı, özelleştirme seçenekleri biraz daha zayıf ve yan görevlerden ziyada biraz daha çizgisel bir yapıyla sadece ana göreve bağlı ilerleyen bir yapım. Elbette bu demek değil ki Watch Dogs sıkıcı. Bunları oyunun esksisi olarak söylemiyorum, sadece oyunun genel yapısından bahsetmek için söylüyorum.
Neyse, lafı daha fazla uzatmadan asıl konumuza hızlıca geri dönelim isterseniz. Watch Dogs bildiğiniz üzere kısa bir süre önce Ubisoft tarafından piyasaya sürülmüş bir yapım. Demin bahsettiğim gibi ana hikayesine bağlı, isteğe bağlı olarak (ki bence öyle oynanmalı) gizlilik içerisinde ilerleyebileceğiniz, sağı solu hack leyerek aşırı keyif alabileceğiniz ve çoğu zaman aklınıza Person of Interest dizisini getirebilecek bir yapım.
Yapım bana kalırsa, Ubisoft’un yaptığı gereksiz ve fazla reklamlar yüzünden bildiğiniz üzere çıkışından kısa bir süre sonra eleştiri yağmuruna tutulmuştu. Watch Dogs’u beğenenler ya da beğenmeleyenler olarak ikiye ayrılmış pek çok oyunsever vardı ve kesinlikle bunların bir arası yoktu. Evet, E3’de gösterilen grafikler oldukça düşük bir seviyeye çekilmişti, söylenildiği kadar etkileyici bir hikayeye de sahip değildi ama kesinlikle kötü bir yapım değildi. Ben hala ara ara Watch Dogs’a girip, multiplayer modlarını keyifle oynamaktayım ve benim gibi çok fazla insan olduğunu da düşünüyorum.
Bildiğiniz üzere, Bad Blood ile oyuna yeni oynanabilir bir karakter geleceğini zaten Ubisoft bir süre önce açıklamıştı. Oyuna eklenen bu yeni karakter, ana oyunu oynayan hemen herkesin oldukça sevgisini kazanmış olan T-Bone’dan başkası değil. Hikaye olaraksa Bad Blood, T-Bone’un daha çok geçmişini işliyor diyebiliriz.
Bad Blood ile yeni içerikler
Oyuna, T-Bone ile bir binada sıkışmış halde kendimizi bulduğumuz bir sahneyle başlıyoruz. Ana oyundan bildiğimiz taktikler ile kendimiz bu binadan kurtardıktan sonra, Aiden ile kısa bir telefon konuşması yapıyoruz. Ardından saklanma yerimize döndüğümüz zaman, Bad Blood’ın hikayesi yavaşça yerini oturmaya başlıyor. Hikayede T-Bone’un şehri terk etmek içinde bir fırsat vardır ve T-Bone bu konuda oldukça isteklidir. Ertesi gün gelen bir telefon ile bu düşüncesi tamamen değişir. Ana oyunda kısa bir süreliğine görmüş olduğumuz, Tobias isimli karakter aradan geçen uzun zaman sonra başı sıkışınca T-Bone’u arar ve ondan yardım ister. Oldukça eğlenceli bir görev eşliğinde Tobias’ı kurtardıktan sonra hikayemiz tam olarak ortaya çıkıyor. T-Bone ve Tobias, Aiden’a yardım etmek ve Blume’a karşı savaşlarını sürdürmek için şehirde kalmayı seçerler.
Bad Blood isimli DLC, kendi hikayesinden çok karakterlerin geçmişleri hakkında bilgiler sunuyor. Yapımda ilerlediğiniz süre boyunca, T-Bone ve Tobias’ın geçmişi hakkında oldukça fazla detaya sahip oluyoruz. Hatırlarsanız ana oyunda T-Bone’dan biraz bahsediliyor olsa da Tobias hakkında çok fazla bir bilgiye sahip olamıyorduk ve çok fazla insan aslında bu iki karakterin hikayesini oldukça merak etmişlerdi.
Anlat bana, öğret bana…
Watch Dogs hikaye anlatımı ve ilerleyişiyle bir sinema filmine oldukça yakın durumdaydı. Bad Blood ile bu durum iyice yüksek bir seviyeye çıkmış durumda, tüm hikaye ve görevler adeta bir aksiyon filmi benzeri bir şekilde ilerliyor. Bad Blood ile oyun daha geyik ve eğlenceli bir hale gelmiş diyebiliriz. Gerek görevler, gerekse ilerleyiş bu duruma oldukça uygun bir şekilde ilerliyor. Bunların dışında, özellikle T-Bone ile Tobias arasında geçen diyaloglar oldukça eğlenceli sahneler yaratıyor.
Watch Dogs’da yan hikayelere pek yer verilmiyordu, bunun yerine daha çizgisel bir şekilde ana hikayeye odaklı ilerleyen bir durum söz konusu durumdaydı. Bad Blood ile bu durum biraz daha değişmiş diyebiliriz. Artık bazı yan görevler de oyuncuların hizmetine sunulmuş durumda. Ayrıca oyuna dahil olmuş olan “Sheila” isimli bir hanım dedektifle birlikte konu biraz daha Person of Interest dizisini anımsatmayı başardı bana. Blad Blood’da Sheila bizim gözümüz, kulağımız olmuş durumda. Telefonla sürekli olarak iletişim halinde olduğumuz bu dedektif, bize sürekli olarak yardım sağlıyor ve işlerimizi daha kolay bir hale sokuyor.
Watch Dogs bildiğiniz üzere, hack temasının aksiyon ile birleşimi üzerinden ilerleyen bir yapım. Durum böyle olunca Bad Blood ile oyuna yeni hack özelliklerinin de gelmesi kaçınılmazdı elbette. Oyuna eklenen bir kaç yeni hack özellikleri gelmiş olmasına rağmen, sayı olarak yeterli mi derseniz… pek değil. Şahsen Bad Blood ile yapıma, daha fazla hack özelliği eklenmesini bekliyordum.
Oyun mekanikleri
Hack konusunda çok fazla bir yeniliğe sahip olmasak da görevlerde kullanabileceğimiz başka özellikler oyuna eklenmiş durumda. Eh, konu T-Bone olduğu zaman çılgın robotların oyuna eklenmesi aslında çok şaşırtıcı değil. Bunlardan bir tanesini örnek vermek gerekirse, bir görevde kullandığımız küçük bir robot. Bu robot sayesinde görevi olabildiğince hızlı ve sessiz bir şekilde tamamlayabiliyoruz. Bu oyuncakların oyuna etkisinin kesinlikle olumlu olduğunu söylemem gerekiyor.
Yeni yapımda, Aiden yerine T-Bone’u kontrol etmek gerçekten hem farklılık, hem de eğlenceli bir hal almış. Fakat T-Bone’un yapabileceği şeyler, Aiden’ın yapabildikleriyle neredeyse aynı. Bu yeni karakterin oyuna eklenmiş bir modellemeden çok daha işlevsel olmasını bekleyenler için üzücü bir durum.
Yapımda bulunan görevlerin ilerleyişi ise yine ana oyunda olduğu gibi bizlere çeşitli seçenekler sunuyor. Görevlerinizi gizlilik içerisinde tamamlayabileceğiniz gibi, düşmanlarınızla göğüs göğüse bir çarpışma yaşayarak tamamlama şansı yine size tanınıyor. Bana kalırsa Watch Dogs, tamamen gizlilik dolu bir şekilde bitirilmesi gereken bir yapım. Neden mi? Böylelikle hem oyun mekaniklerini daha fazla kullanmanız hedeflenmiş durumda, hem de oyunun oynanış süresini ciddi anlamda arttırdığını söyleyebilirim. Bu durum, Bad Blood için de geçerliliğini koruyor.
Multiplayer içeriği
Bad Blood’ın hikayesi, oyun mekanikleri ve hikaye moduna gelen yeni özelliklerden bu kadar bahsettikten sonra, şimdi geldik oyunun yeni multiplayer özelliklerine.
Bad Blood ile yapıma yeni bir multiplayer mod eklenmiş durumda. Street Sweep adı verilen bu modda, bir arkadaşınızla ya da oyunun size bulacağı bir oyuncuyla birlikte ufak çaplı görevlere çıkabiliyorsunuz. Bu görevler, oyuna başladığınız daha ilk görevlerden bir tanesini bitirmenizin ardından aktif hale geliyor ve tür olarak bu göreve oldukça benziyor.
Aslında bu yeni multiplayer modunu, Co-Op olarak adlandırmak daha doğru olacak sanırım. Street Sweep genel olarak hedeflerinizi etkisiz hale getirmenizi amaçlıyor. Elbette bu görevler sırasında (bir tanesi hariç) düşmanlarınızı öldürerek ilerlemek ya da sessizce işinizi bitirmek yine size sunulan seçenekler arasında. Yalnız burada unutmadan söylemek istediğim bir şey bulunuyor. Düşmanlarınıza karşı silah kullanmadan ilerlemeniz durumunda, bölüm sonunda aldığınız ödül daha yüksek bir seviyeye çıkıyor. Fakat sizin…
Street Sweep, sadece tek tip görev modundan ibaret durumda değil. Mod için birden fazla görev türü bulunmakta. Örneğin; bir görevde birden fazla olan hedeflerinizi etksiz hale getirmeniz istenilirken, bir diğer görevde bölgede bulunan bilgisayarlardan hack yeteneklerinizi kullanarak değerli bilgileri çalmanız isteniliyor.
Genel olarak baktığımız zaman, yapıma yeni gelen bu multiplayer modu oldukça eğlenceli ve daha yan görevlere yönelik bir şekilde hazırlanmış. Fakat burada sizi rahatsız edebilecek bazı noktalar bulunmakta. Öncelikle, bu görevlere erişimi sadece T-Bone ile gerçekleştirebiliyorsunuz, yani Aiden ile ilerlediğiniz ana oyun modları arasına bu yeni mod eklenmiyor. Bir diğer problemse, multiplayer modlarda kazandığınız başarılara bağlı olarak girdiğiniz sıralamalar ve seviyeniz ana oyundan tamamen ayrı tutuluyor. Şahsen bu modların aynı zamanda Aiden için de eklenmesi hoş olabilirdi diye düşünüyorum.
Sonuç
Sonuç olarak baktığımız zaman Bad Blood, hikaye uzunluğu, eklediği yeni bölgeleri, yeni multiplayer modu, kullanılabilir yeni ekipmanları, eğlenceli hikaye ve diyaloglarıyla oldukça ilgi çekici gibi görünüyor. Hatta yapımın, ana oyundan daha fazla ilginizi çekebilme ihtimali de yok değil.
Peki Bad Blood’ın eksiklikleri yok mu veya yeterli bir DLC mi? Belki biraz daha fazla içeriğe sahip olabilirdi ama diğer konularda sağladığı içerikler sayesinde Watch Dogs severlere bu durumları rahatlıkla unutturabilir.