Wonderbook: Book of Spells

Bu sene Gamescom’da Sony konferansında videolarını ve sunumunu izlediğimizden beri iple çektiğim PS3 oyunlarından birisi Wonderbook: Book of Spells’di. Playstation 2’den beri EyeToy ile yaratılan alternatif gerçeklik oyunlarına oldum olası alışamamış olmama rağmen Wonderbook bir şekilde heyecanlandırmayı başarmıştı beni. Book of Spells olsun, Walking With Dinosaurs olsun, Diggs: Nightcrawler olsun hepsi çok güzel alternatif gerçeklik oyunları gibi duruyorlardı.

Yazıya tam olarak girişmeden önce şunu belirteyim: Wonderbook tamamiyle çocuklar için yaratılmış bir ürün, Book of Spells de keza bizim gibi hardcore oyuncuları hedefleyen bir oyun değil. Ha ama tabi über sıkı bir Harry Potter hayranıysanız, “Pottermore’dan ne çıksa yerim” diyorsanız Book of Spells’i seveceksiniz.

Book of Spells’in dinamiklerinin mantığını anlamak için öncelikle Wonderbook’a bakmak lazım. “Tek kitap, binlerce hikaye” sloganıyla piyasaya çıkan Wonderbook, Book of Spells’i aldığınızda oyunun yanında geliyor. Zaten Wonderbook, Move ve Eye olmadan Book of Spells’i oynamanızın imkanı yok. Wonderbook temel olarak aslında üzerinde AG destekli çizimler olan 12 sayfalık yapay bir kitap. Ancak Wonderbook uyumlu oyunların simülatif özellikleri sayesinde bu 12 sayfalık kitabın her sayfası, her seferinde ayrı bir hikaye anlatabiliyor. Böyle bir şeye gerek var mıydı, bunun cevabını vermek için henüz oldukça erken ama türünün ilk örneği olan Book of Spells’e baktığımızda Wonderbook ile bir hikayeyi oynamak inanılmaz derecede nefis.

Temelde bir sürü mini oyundan ve hikaye anlatımından oluşuyor Book of Spells. Harry Potter evreninde geçen oyuna başlarken, Pottermore hesabınız varsa ona bağlayabiliyorsunuz. Ben öyle körü körüne bir Harry Potter hayranı olmadığım, hatta hipster yoldaşlarımın aksine Harry Potter’dan sıkıldığım için bir Pottermore hesabım yok, o yüzden bu kısmı atlayıp direkt olarak oyuna girdim.

İlk başta Hogwarts’ın dört fraksiyonundan birini seçerek başlıyoruz, ve oyun boyunca anlatılan hikayeler de bu seçimimize göre değişiklik gösteriyor. Aslına bakarsanız sadece organik bir değişime uğrasa da, böylesine ufak detaylar insanın hoşuna gidiyor. Tabi Book of Spells’in bir çocuk ve aile oyunu olduğunu düşünürsek (ben baba olsam çocuğuma Heavy Rain oynatırdım orası ayrı konu), minik dimağların karakterleriyle özdeşleşmesi açısından gayet tatlı olmuş.

Oyuna başlamadan önce çeşitli kalibrasyonları yaptıktan sonra macera başlıyor. 10 bölümden oluşan macerada hikaye şöyle: Yasak Kütüphane’den aldığınız “Büyü Kitabı”nın gizlerini keşfediyorsunuz ve bu sırada en temel büyüden başlayarak Patronus’a kadar gidiyorsunuz. Her büyü üç aşamadan oluşuyor. Öncelikle karton tiyatrodan oluşan bir interaktif sinematik ile büyünün kökenini öğreniyorsunuz, ilk kim buldu, nasıl buldu gibi şeyler anlatılıyor.

Bunları sadece izlemiyorsunuz, hikaye anlatıcısının cümlelerini kah tamamlıyorsunuz, kah ne dediğini hatırlamaya çalışıyorsunuz. Böylelikle sıkıcı olma riskinden kurtuluyor bu ara etkileşimler. Daha sonraki aşamada büyünün sözünü öğreniyoruz, bunu Eye’a bağırıyoruz ve elimizdeki Move ile gereken şekli çiziyoruz. Tabi elimizdeki şey aslında Move değil, bir asa. Benim seçimim AT KILI ile yapılan asaydı, gevşek olan. Ancak asa türünün gerçek anlamda oyuna pek etki ettiğini söyleyemeyeceğim.

Büyüyü öğrendikten sonra geliyoruz işin eğlenceli kısmına, bu büyüleri kullanmak. Her büyü için farklı bir mekana sokuyor oyun sizi, ve büyünüze uygun bir alana sokuyor sizi.

Bitti.

Bu kadar, oyunda daha fazla bir dinamik yok. Büyü öğren, büyüyü kullan. Bu döngü, küçük yaştaki oyuncular için bir sorun olmayabilir ancak kendinize “hardcore oyuncu” diyenlerdenseniz bir kaç bölüm sonra girdiğiniz bu döngüden sıkılacaksınız. Eğer oyunu bitirmeyi başarırsanız, tekrar oynanabilirlik konusunda da pek fazla bir şey sunmuyor açıkçası. Ha ama sıkılıp oyunun başından kalksanız bile, Wonderbook teknolojisinden etkilenmiş olarak kalkacaksınız.

Book of Spells’e, bir Wonderbook oyunu için, hele hele ürünün çıkış oyunu olarak aslen bayağı başarılı bir teknoloji demosu diyebiliriz. Asıl bizi heyecanlandıran şey, Wonderbook + Move + Eye üçlüsünün hardcore oyunlarda yer aldığında nasıl sonuçlar vereceği. Düşünsenize Skyrim’de kitapları bu şekilde okuduğumuzu. Oh ejderler aşkına!

Exit mobile version