Ofisteki PES Macerası!

Herhangi bir Cuma günüydü. O an ofiste olan yazarlar(Arda, Aykut, Metin)
makinalarının başında, yazılarını tamamlamaya çalışırken, Murat Oktay işten
kaytarıp, Diablo oynamanın yollarını arıyordu. Bu sırada Mine Turgay Oktay’da,
Mısır’dan getirdiği karışık pop albümünü dinlemekle meşguldü. “Ya habibi”
sesleri altında yazı yazmaya çalışan bir grup genç, bir yandan da yazıları erken
bitirip, Pro Evolution Soccer-4 oynama planları yapmaktalardı. Arda Gündüz ve
Aykut Göker’in Pes-4’teki ezeli rekabeti su götürmez bir gerçekti. Zaten Cuma
günü maç yapmayı kafasına koymuş olan ikili, planlarını bir kaç gün önceden
yapmışlardı.

İlk olarak Arda, yazısını bitirip diğerlerini beklemeye başladı. Sabırsızlığı
her halinden belli olan Arda, kafasında Aykut’u farklı yenmenin planlarını
yapıyordu. Çünkü geçmişinde yaşadığı bir Arjantin – Fransa maçı hezimeti vardı.
5-0 biten sonucun ardından Aykut Göker sevinen taraf olurken, Arda Gündüz yerin
dibine geçiyor, kimseyle konuşmuyor, hayata küsüyor ve hatta çok sevdiği
Half-Life-2’yi bile oynamak istemiyordu(!) Onun için tam bir yıkım olan bu maç
sonrası, Arda için futbol artık bitmişti. Pes-4’teki jübilesini yapmaya
hazırlanan Arda, günden güne kendini toparlıyor, Half-Life-2’yi oynamasa bile
menüsüne bakıp kapatıyor, hatta bazen sokağa bile çıkıyordu! Bir kaç haftalık
sessizlikten sonra Arda ofise geri dönmüştü. Tekrar Pes-4 oynamaya başlamış olan
Arda Gündüz, 6. yıldızda kazanmadığı kupanın kalmadığını dile getirirken, Aykut
Göker’den de maç talep ediyordu. Zaten Pes oynamak için bahane arayan Aykut
Göker, bu teklifi havada kabul etmişti.

O gün gelmişti. Arda’dan bir kaç dakika sonra Metin Üner’de yazısını bitirip,
beklemeye başladı. Eski bir Winning Eleven’cı olduğunu söyleyen Metin, avını
bekleyen avcı kadar sessiz ve derin bir bekleyişe koyuldu. Bu sırada Aykut Göker
yazıyor yazıyor yazıyordu… Fakat aklında, az sonra oynayacakları maç hakkında
birçok soru dolaşıyordu. Acaba Arda Gündüz maça nasıl hazırlanmıştı? Daha önceki
5-0’lık skorun bir benzerini kendisinin yaşamasından korkan Aykut Göker, bir
yandan da Pes konusunda, kapalı kutu olan Metin Üner’i merak etmekteydi!

Sabırsızlığı yüzünden okunan Arda Gündüz’e karşın Metin Üner, sakin tavrından
hiç ödün vermiyordu. Futboluyla ön plana çıkamayan ve kapalı kutu olarak kalan
3. Dünya Ülkelerini andıran Metin Üner, acaba nasıl bir sürpriz yapacaktı?
Duruşu, hali, tavrı, futbolu yerinde yani İngiltere’de öğrenmiş gibi
görünüyordu. Kendine çok güvendiği her halinden belli olan Metin, her iki
rakibininde aklını kurcalayan bir soru işareti haline gelmişti. Tam bu noktada
yazısına son veren Aykut Göker, basit ama çok anlamlı olan ve tarih sayfalarında
yer etmiş, şu kelimeyi söyledi: Oynayalım!

Arjantin – Fransa

İlk maçı iki ezeli rakip, Arda ve Aykut yapacaklardı. Yine bir Arjantin – Fransa
maçıydı ve herhangi bir Cuma gününün öğleden sonrasında, İlkbahar rüzgarları
dallardaki çiçekleri, adeta okşuyordu. Ofistekiler ise Mine Turgay Oktay’ın
getirdiği “El Habibi” isimli CD’de “Ya Şükran” adlı parçayı dinliyorlardı(!)
Arap havaları eşliğinde sahaya çıkan futbolcuların, bir türlü maça konsantre
olamadıkları her hallerinden belliydi. Orta sahada sıklıkla yaşanan top
kayıpları, hücuma çıkarken verilen hatalı paslar, hem Arda’yı hemde Aykut’u
perişan etmişti. Fakat Arda, bu hatalardan daha az etkilendiğini göstererek,
maçtaki ilk golü Arjantin filelerine gönderdi. Aykut, ilk dakikalarda gol
yemenin şaşkınlığıyla, bir kaç dakika sonra ikinci golü ağlarında gördü.
Genellikle ayağında top tutan takımın Arjantin olmasına karşın, Fransa’nın
golleri bulması, Aykut’u hem kızdırmış hemde hırslandırmıştı. Güney Amerika
futbolunun gerektirdiği gibi bireysel yeteneklere dayalı futbol oynayan Aykut
Göker, Arda’nın oynadığı takım oyununa malup mu oluyordu?Murat Oktay, fonda çalan “El Farabi” isimli parçaya aldırmaksızın, Pes-4 oynayan
yazarlarına konsantre olmuştu. İçten içe Diablo’dan Pes’e mi transfer olsam diye
düşünen Murat Oktay, bir yandan da Unreal Tournemant oynayıp, zeka fakiri
bot’larla gününü gün ediyordu(!) Fakat o anda öyle birşey oldu ki, herkesin gözü
Aykut Göker’e çevrilmişti! Ne fondaki “El Fakiri” ne de tribünlerin sesleri!
Herkes, bir an için Arjantin’in muhteşem golüne konsantre olmuştu. Artık skor
1-2’ydi. Ümitlerin tekrar yeşermesinin yanında, golün bir başka önemi de, o ana
kadar sessizliğini koruyan Metin Üner’in; “şut için tuşa basıyor musunuz?”
demesi ile kafalardaki soru işaretlerine bir yenisi daha ekleniyordu! Metin,
Pes’i ne kadar biliyordu?

Arda ve Aykut görünürde maç yapıyor olmalarına karşın, akıllarındaki Metin’in
belirsizliği ikisini de korkutuyordu. Özellikle Aykut bu düşünce ile meşgul
olurken skor 1-3, 2-3, 2-4 ve 2-5 olarak Arda’nın lehine sonuçlandı. Ardı arkası
kesilmeyen gollerin ardından Aykut Göker yıkılmıştı. Ofisteki herkes, bir futbol
imparatorluğunun çöküşüne tanık oluyordu(!) Metin dayanamayıp şöyle dedi; Bir
maç daha yapın!

Juventus – Valencia

Hemen takımlar seçildi, Arda ve Aykut yerlerini aldı ve Juventus – Valencia
maçı, hakemin düdüğü ile başladı. Aimar ile çalımlanmadık adam bırakmayan
Valencia atakları bir türlü gol olarak değer kazanmıyordu. Bu sırada Juventus’un
golü ile Arda sevinirken, Aykut ise yapacağı jübilesinin gelirinin kendisine
nasıl kalacağını planlıyordu(!) Morali bozulan Valencia’lı futbolcular, sürekli
top kayıpları yapıyorlardı. Artık iyiden iyiye demolize olmuş takımı, Aimar’ın
şık çalımlarla ceza sahasına girip, kalecinin üzerinden topu ağlara bırakması,
bir nebze olsun toparlamıştı. Şimdi skor 1-1’di.

Bu sırada Winamp’ta meydana gelen bir aksaklık sonucu olduğunu tahmin ettiğimiz
bir şekilde “El kitabi” parçası yarıda kesilip, yerine Rocky Soundtrack
albümünden “Hearts on Fire” çalmaya başlayınca; “acaba Mine Turgay Oktay’a
birşey mi oldu” diyerek, herkes başını onun masasına çevirdi. Gördüklerine
inanamayan yazar kadrosu, şaşkındı. Mine Turgay Oktay yerinde yoktu. Masasına
bıraktığı not’ta ise; “Lütfen” yazıyordu. Güncel bir gönderme ile karşı karşıya
olduğunu anlayan ekip, kendilerine geldiklerinde Arda’nın skoru 2-1 yaptığını
gördü. Bunun bir tezgah olduğunu düşünen Aykut, maçta kural hatası olduğunu
savundu(!) Maç bittiğinde Arda’dan bir yenilgi daha alan Aykut Göker, klavyeye
dokunamıyor, monitör ekranına bakamıyor ve hatta Pes-4 yüklü makinalara
yaklaşamıyordu(!) Tamamen bozguna uğramış olan Aykut Göker, bir süre için teknik
direktörlüğe terfi edip, Arda ile Metin arasında yapılacak maçta, Metin’e taktik
verecekti.

Bu sırada Murat Oktay, Unreal oynamasına karşın, gözü hep Pes-4’teydi. İçten içe
yazarların arasına katılıp, futbola doymayı planlayan Murat Oktay, dayanamayıp;
“bu maçtan sonra turnuva yapalım” dedi! Koşulsuz herkesin kabul ettiği turnuva
teklifi, Arda için: “Aykut’u bir de turnuva da yenip, Pes kralı olurum” şeklinde
yorumlanırken, Metin için: “Şut tuşunu öğrenseydik iyi olacaktı” Aykut’un
aklında ise: “Bu turnuva yeni bir başlangıç olabilir! Arda’yı şöyle evire çevire
bir yenip, tüm oyun camiasına rezil edeceğim!” vardı.

Herkes bir yandan turnuvayı düşünmesine karşın, sıradaki maç Arda Gündüz ve
Metin Üner arasında cereyan edecekti. Metin’in komuta ettiği Man UTD’nin teknik
direktörlüğünü Aykut Göker yapıyordu. Juventus için ise Arda herşeydi.Juventus – Manchester UTD.

Takımlar sahaya çıktıklarında Aykut Göker’in aklında; ”acaba Metin, Arda’dan iyi
oyuncu mu?” sorusu dolaşırken, Arda Gündüz belli etmese de rakibinden
çekiniyordu. Artık maç başlamıştı. İlk dakikalarda Man UTD’nin top kayıpları,
Metin’in tuşlara alışamadığına bağlanmış olsa da, seri halde gelen goller Metin
Üner’den çok diğer yazarları şaşırtmıştı. Skor kısa sürede 1-0, 2-0, 3-0 Arda
Gündüz lehine geçerken, Aykut Göker hemen teknik direktörlük görevinden istifa
edip; “acaba spor yazarlığını mı düşünsem?” diye iç geçiriyordu. Adeta hayalleri
yıkılan Aykut Göker, Metin’in yediği golleri gördükçe şaşkınlığını
gizleyemiyordu. Öyle ki Arda, ilk yarıyı 6-0 önde kapatmıştı. Metin Üner’de ise
hiç utanma sıkılma olmadığı gözlenirken, gözleri ofisin elektrik şalterindeydi.
İçten içe şalteri indirip kaçma planları yapan Metin, kafasına düşen Speaker’ın
ardından, bu düşüncesini gerçekleştiremeyip, kendini ikinci yarı da buldu.

Henüz rakip yarı sahayla, herhangi bir şekilde karşılaşamamış olan Metin Üner,
kendini şöyle bir Juventus’un yarı sahasına bıraktı. Tabii takım halinde
savunmayı son derece iyi yapan Arda Gündüz, kısa sürede topu alıyor ve gol
üzerine gol atıyordu. 80. dakikaya 8-0 önde giren Arda, skoru daha da arttırma
çabası içerisindeydi. Bu sırada Metin’in ilk şut girişimi taçla sonuçlanınca(!),
Arda bir sonraki atağında skoru 9-0’a taşıdı. Artık uzatma dakikalarına
girilmişti. 10. golü yememe mücadelesi(Lafın gelişi mücadele) yapan Metin Üner,
sık sık faul yapıp, zaman geçiriyordu. Fakat nereden bilebilirdi ki, o faul
atışlarından birinin onun cezasahasında, topu Trezeguet’le buluşturacağını?
10-0’lık skorla, az sonra yapılacak turnuva için büyük moral toplayan Arda,
Aykut Göker hariç, herkesin aklında bir numaralı favori olmuştu! Çünkü Aykut
Göker, gizli silahı olan Inter Milan’ı devreye sokacaktı!

Ve turnuvanın ilk maçı: Real Madrid – Manchester UTD.

Öncelikle eşleşmeler ayarlandı. Oyunu iyi derecede bilenler olarak Arda Gündüz
ve Aykut Göker yarı finalde eşleşti. Yarı finalin diğer ayağı ise Metin Üner ve
Murat Oktay arasında olacaktı. İlk maç makinasının başından ağır ve kararlı
adımlarla kalkan Murat Oktay ve Metin Üner arasında cereyan edecekti. Murat
Oktay’ın “Yenilirsem Kovuldun(!)” tehdidinin işe yaramasına gerek kalmadan,
Metin Üner üst üste golleri kalesinde bulmasına karşın, sıklıkla da gol
kaçırıyordu. Skorun 2-0 olması Metin Üner’in istikrarlı futbolunu bozmamıştı. O
yine gol yemeye devam etti ve sonuç 4-1, Murat Oktay’ın lehine sonuçlandı. Arada
Metin’in nasıl gol attığı konusunda kimsenin bir fikri olmadığı gibi, kendi
golünü Metin’de hatırlamıyordu. Acaba futbolda bir şaibeyle daha mı karşı
karşıyayız diyerek, hemen bir inceleme komisyonu kuruldu(!) Maçtan sonra izlenen
gollerde, Metin’in Real Madrid defansının arasından sıyrılıp, kaleciyi de
çalımlayıp, gol attığı gayet net şekilde görülüyordu. Fakat işin ilginç yanı,
Metin bu golü nasıl atmıştı? Hala üzerinden sır perdesi kalkmamış, ilginç bir
gol olmasına karşın, Metin golü şöyle değerlendirdi; “O gol Metin’in değil,
futbol tanrısının golüydü(!)” Sanki Maradona’dan (alıntı değil)çalıntı yapan
Metin’in bu açıklaması, futbol çevrelerinde geniş yer bulacaktı(!)Juventus – Inter Milan

Arda Gündüz ve Aykut Göker ezeli rekabetinde, bilmem kaçıncı
randevularındaydılar. Gizli silahı Inter Milan’ı kullanan Aykut Göker, maçtan
önce formasyon ekranında bir kaç değişiklik yaptı. Bu durum her zamanki gibi
Arda Gündüz’ün tepkisini çekmişti. Çünkü Arda Gündüz yedek kulübesine hiç
bakmadan sahaya çıkan bir oyuncuydu. Buna karşın Aykut, ince eleyip sık dokur,
en formda en iyi oyuncuları oynatmaya çalışırdı. Bu maçta da öyle yapacaktı.
Valencia ve Arjantin milli takımı ile tek forvet oynayan Aykut, bu sefer
istediği hücum futbolunu 3 forvetle sergilemeyi planlıyordu.

Daha maçın ilk dakikalarında, Arda’nın oynadığı takım oyunu meyvelerini vermeye
başlamıştı. Öyleki Del Piero ile Inter defansının bir anlık gafletinden
yaralanılarak atılan gol, Aykut’u bir kez daha yıkmıştı. Oyun disiplininden
kopmayan Aykut, yine bireysel yeteneklerini ön plana çıkartmayı başarıyor ve
pozisyon üzerine pozisyon buluyordu. Bir türlü kaleciyi geçemeyen Inter, ilk
yarının son dakikalarında golü Adriano ile kalecinin üzerinden aşırtarak
buluyordu. Böylelikle ilk yarının skoru da, tahin edilmiş oluyordu. Artık iki
takımda maça ortaktı. Arda takım oyununu ön planda tutup, kısa paslarla Inter
defansını yıpratırken, Aykut bireysel yeteneklerini gayet başarılı kullanarak,
sık sık adam eksiltme yolunu tercih ediyordu. Böylelikle iki farklı futbol
anlayışının mücadelesine sahne olan maç, bir yarı final maçından çok, finale
yakışır bir şekilde oynanıyordu. Güney Amerika’nın tüm futbol anlaşını
bünyesinde bulunduran Aykut, Avrupa’nın çağdaş futbolunu kendine ilke edinmiş
Arda’ya karşı her zamankinden daha istekli bir biçimde golü düşünüyordu. Öyleki
Vieri, Adriano ve Recoba ardı arkasına golleri kaçırmalarına karşın, her an gol
atacaklarmış hissi uyandırıyorlardı. Bu sırada Juventus’un çıktığı kontra
ataklar, muhteşem iki defansif ortasaha oyuncusu olan Davids ve Veron tarafından
kesilip, tekrar geri püskürtülüyordu. Saate baktığımızda dakikaların 70’i
gösterdiği bir anda Inter Milan’ın etkili baskısı sonuç verdi! Sonunda skor 1-2
Aykut’un lehine geçmişti. Böylesine güçlü bir rakibin karşısında yenik duruma
düşmenin şoku Arda’nın yüzünden okunuyordu. Geriye az zaman kalmıştı. Artık iki
takımda iyiden iyiye çekişmeli bir mücadele sunuyorlardı. Son dakikalarda
Arda’nın giripte atamadığı gol pozisyonları, Aykut’un kalecinin üzerinden atmaya
çalışıp, auta gönderdiği toplar, hiç şüphesiz izleyenleri hop oturtup hop
kaldırıyordu. Uzatma dakikalarına girildiğinde Inter’in etkili presi sayesinde
oyun ortasaha mücadelesi şekline dönüşüyordu. Juventus ne kadar etkili olmaya
çalışsa da, bir türlü Inter üzerinde etkili olamayınca, skor Aykut’un lehine 1-2
sonuçlanıyordu. Böylelikle Arda’yı turnuvadan eleyen Aykut, adeta kendine
gelmişti. Yaşadığı sevinç, göz yaşı olarak suratından tıpkı bir kar tanesi gibi
süzülürken(!) bir yandan da çevresindekilere; “gözüme bir şey kaçtı” diyordu(!)
Artık finalin adı belli olmuştu: Aykut Göker – Murat OktayMaçtan hemen sonra Emre Günen’in Aykut Göker’le yaptığı röportaj:

Emre: Biliyoruz çok zor bir maçtan çıktın ama ne söylemek
istersin?

Aykut: Konuşmak istemiyorum(!) Hem sen nereden çıktın? İzinli
değil misin bugün?

Emre: Aykut adamın asabını bozma söyle birşeyler! Yoksa Murat
abiye geçenlerde inceleyecem deyipte incelemediğin oyundan bahsetmemi mi
istersin??

Aykut: Sende buram buram karanlık tarafı hissettim Emre. (Alnından
koca bir damla ter akarken) Tamam yaw ne kızıyorsun şaka yaptım şaka..

Emre: Heh şöyle! yoksa incelenmeyi bekleyen oyunların hepsini sana
yıkarım!

Aykut: Senin bir Sith Lord’u olduğunu unutmuştum. Hatırlattığın
iyi oldu(!)

Emre: Konuş huleyn!

Aykut: Tamam be tamam. Açıkçası rakibimiz çok iyi oynadı. Bizde
çok iyi oynadık, alan daralttık. Sonuç olarak iki takımı da tebrik ediyorum. Biz
kazandık. Artık bizim için bu maç bitti. Kalan tüm maçlar bizim için final maçı
havasında(!) Artık önümüzdeki maçlara bakacağız… Teşekkür ederim.

Emre: Hadi ikile(!..)

Ve final: Malaga – Real Madrid

Murat Oktay’ın kibarca; “Eğer kazanırsan, kendini kapıda bulursun(!)” ricası
üzerine Aykut, hayatında ilk defa Malaga’yı alarak maça başladı. Karşısında Real
Madrid gibi güçlü bir rakip olmasına karşın, ilk golü kısa sürede bulan Aykut’un
bir gözüde Murat Oktay’ın üzerindeydi. Herhan kafasına klavyeyi yiyebileceği
muhtemel olan Aykut, bu korku içerisinde bir gol daha attı. Hatta, Metin ve
Arda’nın şaşkın bakışları altında Aykut, atılan golden sonra bir de sevinmeye
kalktı! O anda Murat Oktay ile göz göze gelerek hemen yerine oturan ve hatta
yerine gömülen Aykut Göker, maçın geri kalanında dikkat çekmeden oynamak
zorundaydı(!) Öyleki Murat ağabey her kaptırdığı toptan sonra; “çabuk topu geri
ver!” diyerek kükrediği için Aykut iyice sinmişti. İlk yarıyı bu skorla
kapatmaktan çok, hayatta kaldığına sevinen Aykut 2. yarıya daha da sıkıntılı
başladı. Hali hiç de kupa alacak biriymiş gibi görünmeyen Aykut, kazanan
birinden çok, hayati tehlike altında biri gibi görünüyordu(!) Böylesine bir
maçta 1 gol daha atma gafletini gösteren Aykut için, diğer yazarlar dua etmeye
başlamıştı. Ellerini havaya kaldıran Metin; “Allahım ne olur beni buradan sağ
sağlim çıkar. Bitmemiş testlerime kavuştur beni tanrım” diye dua ederken, Arda;
“Yeni aldığım gitarı bir daha görmek nasip olmayacak mı? Hadi burada can vermek
Aykut’a müstahak ta ben ne yaptım Allahım?” diyerek dua ediyordu(!) Bütün
bunlardan habersiz, kendisi için dua edildiğini zanneden Aykut, dayak yerken
Murat ağabeye “bir yanlışlık” olarak nitelendirdiği bir gol daha attı. 4-0 olan
skorun ardından akan göz yaşları sanıyoruz ki sevinçtendi(!)

Monitörün kafasına inmesiyle iyice sersemleyen Aykut, 4-0’dan sonra maça
ağırlığını haliyle veremedi. Bu noktadan sonra Murat Oktay’ın organize olmayan
atakları golle sonuçlanmayınca, kupa Aykut Göker’in oldu! Gerçi kupa törenine,
hastaneye gitmek zorunda kaldığı için katılamadı ama çıktığında bir kutlama
yapılacağı ümidiyle hastane odasında halen yatıyor(!)Geriye kalanlar?

Arda Gündüz: Turnuvayı kaybetmesinin ardından, uzunca bir müddet
ortadan kayboldu. Defalarca aranmasına karşın hiç bir telefonu açmadı. Ümitlerin
tamamiyle kesildiği bir anda gelen mektup, bir nebze olsun Team One’ı
sevindirdi. Mektupta Tibet’e gittiğini ve aradığı iç huzuru orada bulduğunu
yazmıştı(!)

Aykut Göker: Hastaneden doktor kontrolü ile Star Wars’ı izleyemeye
götürüldü. Filmin, Aykut üzerinde olumlu etki yaptığı sanılırken, yolda birden
kendini Sith Lord’u sanıp, doktorların üzerine yürüdü. Şimdi ofiste. Bu sefer
kendini Obi Wan Kenobi sanıyor! En son görüldüğünde, internetten harıl harıl;
“Işın kılıcı alana promosyon hediyesi olarak 2006 Dünya Kupası bileti” veren
site arıyor(!)

Emre Günen: Ofise ne zaman gelip ne zaman gittiği belli olmayan
Emre, o günden sonrada şantajla röportaj yapmalara devam etti(!) İlerleyen
günlerde yerel bir haber ajansında iş bulan Emre, ilk röportaj denemesinden
sonra kovuldu! Hırsını alamayan Team One yazarı, bir ara, ayna karşısında
kendisiyle röportaj yaparken yakalandı(!) O gün bugündür ofiste masasının
başında oturan Emre, MSN’den Darth Vader ile chat yapıp, gününü gün ediyor…

Metin Üner: Turnuvanın sürprizi, PES-4’ün medar-ı iftiharı(!)
Metin’de, turnuvadan bir nebze olsun etkilendi. Gerçi kendisi; “bir şeyim yok”
desede, kendisini elinde futbol topu ile boğaz köprüsünde görmüşler(!) Hatta;
“yaklaşmayın elimdeki topu keserim” diye naralar atan Metin, çevredeki
insanların yardımıyla sakinleştirilmiş.

Ve Mine Turgay Oktay: Mısır’a geri döndü. Yeni bir CD almasından
endişe ediliyor(!) Eğer korkulan şey başa gelirde, Mine Oktay yeni bir CD ile
ofise geri gelirse, Team One ekibi greve gitmeye karar verdi (!) Yalnız; açlık
grevi mi? yoksa oyun oynamama girevi mi? henüz kararlaştırılamadı. Karar
verildikten sonra size yine bu sayfalarda döneceğiz(!)

Ve Murat Oktay: Finalde kaybetmenin şokuyla PES-4 oynamayı
bırakıp, tekrar Unreal Tournament’a başladı. Artık gazetelerin spor sayfalarına
bakamıyor, nerede bir futbol muhabbeti olsa oradan uzaklaşıyor, televizyonda
futbol maçı gördüğünde direk yüzünü çeviriyor. Ancak Mine Oktay’dan aldığımız
gizli bilgilere göre evde gizli gizli PES-4 çalışmaktaymış! Hatta bir başka
rivayete göre PES’i bizzat Japonya’da, Konami’nin merkezinde öğrenecekmiş!

The End

Acısıyla tatlısıyla bir turnuva daha sonuçlandı. Neredeyse her anı Fair Play
çerçevesinde geçen turnuvada en önemli etken, sahada oynanan futbolun izleyenler
tarafından beğenilmesi oldu. Açıkcası biz Team One olarak, hakem yorumcularına
iş düşürmediğimiz için memnunuz(!) Umarız yazıyı okurken, sizlerde bizim ne
kadar eğlendiğimizi, aklınızda biraz olsun canlandırıp, keyifle
okumuşsunuzdur…

Exit mobile version