Hergün yeni oyunlar çıkıyor! Team One olarak, elimizden geldiğince inceleyip
sizlere tanıtmaya çalışıyoruz. Ancak bu sektör öyle bir hale geldi ki, kaliteli
oyun bulmak, samanlıkta iğne aramaya benziyor. Öyle ki büyük bir keyifle
oynanmaya başlayan bir çok oyun, kısa sürede unutulup gidiyor. Tabi tüm oyunlar
böyle değil! İçlerinde bazıları var ki Team One onları kalbinde yaşatıyor. Artık
sizlerle, bu bahsi geçen oyunları paylaşma vaktinin geldiğini düşünerek, Team
One’ın unutamadıklarını kaleme aldık. Bu fikir ortaya çıktığında Kazan
Dairesi’nde aramızda geçen muhabbetlerde son derece hoş idi.
Murat: Ya ben bunu yazıyorum ama neydi şu Commodore’da disket taktığımız
aletin adı?
Emre: Commodore’de yükleme yaparken sayaç 40’a geldiğinde oyun karşınıza
geliyordu. Atari 800XL’de ise aynı oyunu yüklemeyi 100’e kadar saydıktan sonra
tamamlıyordu.
Aykut: O ne? Bu hangi oyun? Baldır Deş mi? Ama ben sadece futbol oynadım.
Aslında Kick Off vardı Amiga’da. Abi o elindeki sopa ne?
Arda: Nerde o Sensible Soccer? Bulsak emülatörle falan bi şekilde
oynasak. Birde Çekirge Cengiz vardı. Shangia Warrior’da ki baş karakterim.
Hepimizin Commodore döneminden unutamadığı anıları varmışta biz bilmiyormuşuz.
İşte Team One’ın bir türlü silip atamadıkları:
Aykut Göker
Düşünelim bakalım neleri unutmamışım? Prehistorik-2’yi hatırlattı geçenlerde
Erdem bana. Ne oynardım küçükken o oyunu! Kaç defa bitirdiğimin haddi hesabı
belli değildir. Ancak her defasında büyük keyif alarak oynuyordum. Şimdi ise hiç
bir oyuna yeniden başlayasım yok. Hayatımın geri kalanını bu konuyu araştırmakla
geçireceğim(!) O günlerde oynadığım bir başka oyunda Larry-1’di. Bu adamın
küçüklüğünü ben bilirim(!) O zamandan belliydi ne kadar çapkın olacağı! Bir de
Prince of Persia 1 ve 2 vardı ki! İnanın oynaması ayrı zevk, bitirmesi ayrı bir
zevkti. Tıpkı hiç bitmesini istemediğiniz bir rüya gibi! Onları da defalarca
bitirmiştim. O dönemler şimdiye nazaran daha çeşitli yarış oyunları oynuyordum.
Bunlardan en çok aklımda kalan Stunts’tı! O döneme göre fevkalade güzel
grafikleri ve çok başarılı hazırlanmış, parkur yaratma ekranı ile unutulmazlar
listemde daimi olarak kalacaktır. Tabii Street Rod’u da unutmamak lazım. Gerek
1. gerek 2. oyunu olsun, seçilebilecek çok fazla aracın bulunması ve
otomobillere yapılan modifiye seçenekleriyle, Underground’ı bana çok önceden
yaşatmıştı. Hatta EA’nin Underground’ı hazırlarken, Street Rod’dan esinlendiğini
de düşünmüşümdür hep. Ancak Underground’da bile bulunmayan bir özellikte,
arabasına yapılan yarışlardı! Kazanan büyük sevinç yaşarken, kaybeden arabasının
arkasından el sallamakla yetiniyordu. O dönem dövüş oyunları büyük bir rekabete
sahne oluyordu. Ataricilerde harıl harıl Street Fighther oynanırken, evdeki
makinamda Mortal Kombat-1 ile tanışmıştım. Grafikleri nasılda gerçekçi gelmişti
anlatamam. Kendimi adeta bir serüvenin içinde buluvermiştim. Shang T-sung’u alt
ettiğimde ise dünyalar benim olmuştu. Tabii ardından PC’ye çıkan tüm MK’ları
oynadım. Her birinden ayrı bir tat aldım ancak içlerinde Mortal Kombat:
Trilogy’nin başka bir yeri vardır. Lafı daha fazla uzatmadan bir futbol efsanesi
olan Sensible Soccer’ı da listeme ekleyeyim. Herhalde anlatmaya gerek yok!
Tanıyanlar iyi bilir, tanımayanların neler kaçırdığını…Hüseyin Karaca
harddiskimin bir yerlerinde yüklüdür bu oyunlar. En iyisi ben oyun türlerine
göre unutamadıklarımı yazmaya bir başlayayım. 1-2 paragraf dedik ama başladım mı
gerisi bir gelirse bir kaç sayfa yazarım maazallah. Şimdi eskiden platform
oyunları vardı(bir de üzüm bağları vardı) ki maalesef günümüzde soyu tükendi. Bu
oyunlardan Fury of the Furries’i hala oynarım ve tabii ki onu taklit eden ama
çok şey katan(eskiden böyleydi, bir oyun taklit edilirse mutlaka yenilikler
katılır ve daha iyisi yapılmaya çalışılırdı) Lost Vikings, ha bir de Titus the
Fox ve Another World ile onun devamı olan Flashback var ki tadından yenmez
(Şimdilerde cep telefonlarımızda oynayabiliyoruz Another World’u). Prehistoric
ve ilk göz ağrım olan Prince of Persia’yı da atlamamak lazım(Cılkı çıktı
sonradan).
Sadece platform oyunları bir paragraf tuttu 🙂 Meğer ne çok oynarmışım ben
bunları. Birde şimdilerde gene artık cep telefonlarımızda oynayabildiğimiz bir
oyun türü olan “Shoot-em up” lar vardı. Tek geçerim Xenon’u.
Gelelim adventure’lara. Ohooo en az 10 sayfa yazarım. O yüzden kısaca bütün eski
Lucas oyunları(Monkey Island serisi, Indiana Jones Serisi, The Dig, Full
Throttle, Sam & Max, Maniac Mansion serisi…) + Sierra oyunları(sonu Quest ile
biten bütün oyunları artı Gabriel Knight serisi + Larry serisi). Bunlarla
beraber Beneath a steel sky ve Flight of the Amazon Queen’in ve hafızamdan hiç
ama silinmeyen Sanitarium’un da hakkını yememek lazım. Hiç birini birbirinden
ayırt etmem. Çocuklarımdır onlar benim. Aah ah çabuk çık “A Vampyre Story”.
Unuttuğum diğer klasik adventure’lardan tek tek özür dileyerek geçelim spor
oyunlarına.
Hiç haz etmem spor oyunlarından ama Sensible Soccer bir başkadır. İstedikleri
kadar güçlü grafiklere sahip olsun Fifa, Winning Eleven, Pes, Mes. Sensible
Soccer’ın zevkini hiç bir futbol oyunu verememiştir bana. Outrun ve Lotus vardı
birde araba yarışları. İkisinide Nfs’ye tercih ederim nitekim.
Strateji deyince Championship Manager derim ben. Yav strateji mi o der gibi
oldunuz ama bence saf bir stratejidir Champ. Manager. Onun haricinde Dune mu
yoksa Warcraft mı tartışmaları yapardık gençlimizde ha bir de Civilization mı
Colonization mı? Sorarım size X:Com (UFO) ki 2 disketlik bir oyundur bu oyundaki
yapay zekayı günümüzdeki hangi oyunda bulabildiniz? Birden fazla strateji
öğesini bu kadar mükemmel bir araya getirebilen bir strateji daha oynadık mı?
Ben oynamadım nitekim. Uzatmadan Starcraft ve Jadded Alliance’ı da
ekleyivereyim.
Aksiyon ??? Hiç haz etmem içi boş aksiyon oyunlarından. Bir tarihte Wolfenstein
oynamışlığım vardır, daha da fazla ileri gitmemişimdir, gidememişimdir zaten
yeteneksizimdir 🙂Devran Yardım
Unutamadığım oyun Crash Team Racing. Ben oyun dünyasına Playstation ile
girmiştim ve CTR benim için önemli bir başlangıç olmuştu. Herşey Yedigün
kapaklarından bana bir adet Playstation çıkmasıyla başlamıştı. Şimdi ise
durumları görüyorsunuz. Halen bile CTR’yi saklıyorum. Çok sıkıldığım zamanlarda
arkadaşlarla oynuyoruz. Sürekli aksiyon ya da simülasyondan sıkıldığım zaman ilk
tercihim oluveriyor…
Arda Gündüz
Bahsetmek istediğim ilk anı, Thief serisinin 1. oyununda yaşadığım olay. Hatta
hiç unutmuyorum, 2. bölümün tehlikeli koridorlarında ilerliyordum. Sağdaki
boşluğu görmedim ve birden bire aşağı düşüp kendimi bir kat daha inmiş buldum.
Ne olduğunu anlamaya kalmadan, belki de en şiddetli fobisine sahip olduğum şey
ile karşılaştım, dev bir örümcek. Üstelik karşılaşmaya kalmadan, üstüme
atlamıştı bile. Bu sahneden oldukça etkilenmiş, hatta oynamayı da bir süre
ertelemiştim. Neyse daha sonra alışkanlık göstermiştim. Diğer bir anı ise
Phantasmagoria 2 ile ilgili. Oynamış olan arkadaşlar, ne gibi bir içeriğe ve
öğelere sahip olduğunu iyi bilirler. Bir cinayetten sonra Curtis ile tekrar
ofise uğruyorduk, burada eleman kendi halisünasyonunu görüyordu, hatta nazire
yaparcasına öldürülen elemanın gözlerini dişleri arasında gösteriyordu. Bu sahne
de beni benden almıştı zamanında. Son olarak bir Mortal Kombat 3 olayım var. Ben
nereden bilirdim, serinin en etkileyici oyunlarından birisi olacağını. Ben
Kabal’ı seçmiştim ve Kung Lao’ya karşı dövüşüyordum. Sonunda beni yendi ve
bitirici hareketi uygulama kısmına gelindi. Eleman bana Fatality yapmaya karar
verdi, ben de merakla ne olduğunu görmek istedim. Kung Lao benden uzaklaştı ve
şapkayı fırlattı. İlk önce kafayı, sonra vücudu ve sonra da bacaklarımı kesen
şapka uçtu gitti. Zavallı Kabal paramparça olmuştu, nedense bu Fatality beni hep
etkilemiştir. Oyunlarda bu gibi olaylardan etkilenmek çok enteresan bir duygu.
Murat Oktay
80’lerin henüz daha çok başı. Yaş daha sekiz. Yengemler beni yazlığına davet
etmiş. Yengemin benden 3 yaş büyük bir oğlu da var. Ben sürekli kıçının peşinde,
“Abi abi, benide atariciye götür.” diye zırlıyorum. Tabi ki götürmüyor. Ama
olsun. İsteklerime ulaşmanın farklı yolları var. Zira yanlış yerde ağladığımı
fark ediyorum hemen yengemin yanına gidiyorum. İki gözüm iki çeşme. Yengem
soruyor: “Ne oldu Murat?”. Ama ağlamaya devam edip, istediğimi alabileceğim
ayara getirinceye kadar susmuyorum. Yarım saatlik ağlamanın ardından ağzımdaki
baklayı çıkartıyorum. “Abim atari oynamaya gitti ama beni götürmediiiii”. E ne
de olsa emanet çocuğuz. Fazla kırılmamamız lazım, değil mi? Yengem günün
ortasında o sıcakta elimden tutup beni atari salonuna götürdü. İşte bilgisayar
oyunları ile ilk o an tanışmıştım. O gün yaklaşık 3 saat kadar “Uzay
Savaşı” denen ama sadece çizgilerden oluşan o oyunu bırakamamıştım. Jetonlar
ardı ardına bitiyor ama yenileri geliyordu. Abim ise yaklaşık üç gün boyunca
harçlık alamamıştı. Belki bir sonraki yazıda ilk bilgisayarımı ya da
bilgisayarım için 1541’imi nasıl aldırdığımı anlatabilirim..Emre Günen
Bilgisayar oyunlarıyla tanışmam Atari 2600 yıllarına, siyah beyaz ekranda iki
çizgi ve bir küçük karenin tenis oynadığının iddia edildiği dönemlere rastgelse
de, unutamadıklarım konusuna gelinince kesinlikle Commodore 64 ve Atari 800 XL
model bilgisayarlarımı anımsarım. İlk bilgisayarım olan Atari 800 XL, C64 ile
hemen hemen aynı sisteme sahip olmasına rağmen uzun yükleme süreleri ile beni
deli ederdi. Annem babam; “Hadi aç bir oyun da görelim neymiş?” dediği
zamanlarda “Anne, baba siz bir beş on dakika sokağa hava almaya çıkın,
geldiğinizde ancak gösterebilirim” dememe neden olacak kadar uzun süren kasetten
yüklemeler yüzünden bıkkınlık seviyelerine ulaşırdım.
O dönemlerde en popüler olan Kick Off, Defender of the Crown oyunlarının yanı
sıra zamanın macera oyunu diye tabir edilen Zorro’yu delilercesine oynardım.
Aynı bulmacayı günde elli defa çözmekten ne kadar zevk alırdım bilmiyorum. Tabii
Commodore döneminin değişmez oyunlarından Boulder Dash’ın hemen her hafta çıkan
yeni versiyonunu bitirmek ise asil görevlerim arasındaydı. O dönemin en iyi
aksiyonlarından olan Raid over Moscow ile hayatımın en iyi macerasını yaşadığımı
düşünürdüm.
Zamanla oyunlarla olan birlikteliğim konsol bölümüne kaymaya başlamış, SEGA
Master System ile Sonic oynamaya başlamıştım. Sonic benim yeni gözden olmuştu.
Her sabah yüzümü yıkar, bir kere Sonic’i bitirir ardından yapılacak neyim varsa
o işlere yönelirdim. Daha sonraları Amiga oynamaya başlayınca daha kapsamlı
oyunlar baş göstermeye başlamıştı. En unutadığım oyunlar arasında ise şüphesiz
Megalomania geliyordu.
Ne zaman ki PC çıktı, işler değişti. Son sürat ilerleyen oyun sektöründe artık
iki boyutlu grafiklerin yüzüne bile bakan yok. Yeni oyunlarımız göze son derece
güzel grafiklere sahip olsa da sanki eskilerin tadı bu günlerde yok gibi. Yoksa
biz mi büyüdük acaba?
Erdem Maşlak
Of bee! C64 ile başladık oynamaya; hangi bir oyuna ayıp etmeden, hangi birini
atlamadan yazayım ki?! Yok yok,,, biraz ilerleyip de başlayım en iyisi. Babam
bir gün Amiga500’ümü alıp götürdüydü, yerine de bilgisayar getirdiydi. 286’lık
ilk bilgisayarım olmuş oldu böylece. Ama içinde babamın muhasebe programlarının
ve Tetris’in dışında oyun yoktu. Bu bakımdan Tetris’e unutamadığım bir oyun diye
bakabilirim. Ertesi günü babam elinde disketle eve geldi. Tak bakalım şunu dedi;
taktım ve yükledim. O da ne? Prehistorik 2 diye bir oyun! Tanımam etmem.
Oynamaya başladım ve o kadar eğlendim ki, sıkılmadan saatlerce oynadım.
Geçenlerde yine aklıma takıldı ve internetten aradım, abandonware olmuş;
indirdim ve oynadım. Canım sıkıldığında sürekli oynadığım ve yıllarca geçse de
unutmayacağım tek oyundur belki o. Sen bir numarasın Prehistorik 2, seni
mimledim Prehistorik 2, seni unutmayacağım Prehistorik 2, babanı da severdim
Prehistorik 2.